Anne ve Bebeğin İlk Teması

Anne ve Bebeğin İlk Teması

Şimdi sizinle olağanüstü bir süreci paylaşacağım. Aslında insan yavrusu, hayata ilk kez gözlerini annesinin sıcak teninde açardı (Skin to skin). Sanırım geçen zaman içerisinde doğal olanı unuttuk ya da doğal olan bize unutturuldu.

Anne ve bebeğin ilk teması doğumun hemen arkasından başlamalıdır.[1] Bebek doğar doğmaz annenin teninin sıcaklığı ile gözlerini dünyaya açmalıdır. Bebeği, doğumun (tercihen normal doğum ancak sezeryanda da mümkün) hemen sonrasında annesinin göğüs boşluğuna bırakıyorsunuz ve o minik beden sürünerek yaşam kaynağı olan anne memesine kendi ulaşıyor. Peki bu çaba ona ne kazandırıyor? Öncelikle ilk kez, kas ve eklemlerini kullanarak motor becerilerini ilk geliştirme yolculuğunu başarıyla tamamlıyor ve ödülünü alıyor karnı doyuyor, ilk “özgüven” duygusunu yaşıyor. Beş duyu organı; koku, işitme, görme, dokunma ve tat alma, doğumun hemen ardından ilk kez aktive oluyor. Anne ve bebek arasında ilk ten teması, en erken sürede kuruluyor, annede oksitosin seviyeleri hızla yükseliyor ve süt üretimi artıyor.

Anne ve bebeğin ilk ten teması, doğumun hemen ardından kurulması gerekir ve bunun en önemli iki nedeni de hipotermi ve düzensiz solunum riskini ortadan kaldırmasıdır. Bebekler rahimin sıvı ve güvenli ortamından, oksijen alanı olan dış dünyaya çıktıklarında aslında son derece karmaşık fizyolojik ve psikolojik süreçler yaşarlar. Anne karnındaki bebeğin vücut ısısı, anne iç ısısından biraz daha yüksektir. Doğumdan sonra, bebeğin vücut ısısı belli oranda düşer. Vücut ısısı, 36.5°C altına düştüğü durumda hipotermi meydana gelir; 32-36°C orta hipotermi ve 32°C altı ciddi hipotermi olarak değerlendirilir. Bebeğin, doğumun hemen ardından annenin tenine bırakılmasının hipotermi riskini ortadan kaldırdığı gözlemlenmiştir. Bebeklerin akciğerleri, ana-rahminde hava yolu ile değil plasenta sıvısı ile solunum işlevini gerçekleştirirler ve doğdukları anda akciğerlerinde biriken bu sıvıyı boşaltmaları gerekir. Bu sıvıyı boşaltma sırasında, akciğerlerin oksijenle tanışması nedeniyle bebekler oldukça yüksek bir tonda ağlar. Aslında bu ağlama, “Beni annemden ayırma!” ağlamasıdır. Bebeğin akciğerleri açıldıktan sonra burun yoluyla nefes alarak, solunumunu bu dünyaya uyarlaması gerekir. Yani, ağlamadan ağzını kapatarak burnundan nefes alması gerekir; bebeğin susması gerekir. Bebeğin doğumun hemen ardından susması, ancak annesinin teninde mümkündür. Doğumun hemen ardından uzun süre ağlayan bebeğin kortizol seviyeleri yükselir. Bebeğin yaşadığı bu stres, bağışıklık sistemin baskılayabilir; ayrıca, bebeğin zihinsel süreçlerini, sindirim ve böbrek fonksiyonlarını da olumsuz etkileyebilir.

Bu anlamda bebeğin, bir takım ölçüm ve değerlendirmeler yapma nedeniyle doğumun hemen ardından anneden derhal uzaklaştırılması doğru değildir. Onun bu dünyaya annesinin sıcak teninde adapte olmasına izin vermek gerekir. Dünyaya annesinin teninde adapte olmaya çalışan minik insan ortalama 20-60dk içinde memeyi bulur ve ulaşır. Biz insanın en temel içgüdüsü emmek ve annemizin sıcak teninde huzur bulmaktır. Bu sürecin doğallığı bize bunu ispatlamaktadır.

[1] Calais E, Dalbye R, Nyqvist Kh, Berg M. (2010) Skin-to-skin contact of fullterm infants: an explorative study of promoting and hindering factors in two Nordic childbirth settings. Acta Paediatr. 99(7):1080-90

Leave a Reply

Your email address will not be published.