Anne-Babanın Sevgililik İlişkisi ve Emzirme Dönemi

Anne-Babanın Sevgililik İlişkisi ve Emzirme Dönemi

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bu yazıyla, çiftler arasında bir genelleme yapmaya değil, büyük bir çoğunluğun yaşadığını düşündüğüm bazı olayları yorumlamaya çalışacağım.

Belki hepimiz sevgiliydik; sevdik, sevildik, sayıldık, güldük, eğlendik, okşandık ve evlendik. Evlendik ve belki hala sevgiliydik, daha çok bir arada, daha çok kucak kucağaydık, mutluyduk.

 

Sonra bir bebek istedik. Nedenini bilemiyorum; pek çok nedeni olabilir. Fizyolojik, psikolojik, toplumsal ve/veya duygusal nedenlerle çocuk istedik. Düşündük ki sevgimizi çoğaltacağız, büyüteceğiz. Bir bebek gelecek hayatımıza ve belki de her şey daha güzel olacak, diye düşündük. Peki, öyle oldu mu?

 

Sanıyorum ki, tam olarak böyle olmadı. Bebeğimiz bizim bir parçamız ve devamımız olacak diye düşündük. Bir anlamda da evet öyle oldu ama şu bir gerçek ki, bebeğimiz, “Sevgili” bizin arasına girdi. Sevgili biz, artık “anne” ve “baba” olmuştu ve de biz, bu değişimi belki de hesaba hiç katmamıştık. Çünkü, bize böyle anlatmamışlardı. Çevremizden duyduklarımız; “Çocuğum hayatımda yaptığım en güzel şey”, “İyi ki doğurmuşum” sözleriydi. Üstelik filmlerde bile bize böyle gösterildi; en büyük aşk filmlerinin mutlu sonu, hep bir bebekle bitiyordu.

 

Biz de bir bebek istedik. Sonra ne oldu? Hamilelik için uğraştık, strese girdik, merakla bekledik. Oldu! hamileydik. Mutlu olduk, kutlamalar yaptık ve tebrik edildik; hepsi harikaydı. “Hayatımın en mutlu günleri”, diye yorumladık yaşadıklarımızı. Sevgili baba, bizi el üstünde tuttu, ne istersek yaptı; kar kış demedi karpuz buldu getirdi, daha ne yapsın! Bebeğimiz için alışverişler yaptık, heyecanla. Biz hala sevgiliydik. Hayaller kurduk; bebeğimiz olacak ve şen kahkahalarla mutlu olacaktık; sevgilimle, bebeğimizi yanımıza alıp gülüşecektik. Bize kimse anlatmadı ki, bu bebeğin gazı olacak, kusacak, ağlayacak, uyutmayacak, hep isteyecek, hiç durmayacak, diye… Ayrıca, emzirmekten bahseden belki hiç olmamıştı. Biz, bebeğimizi kucağımıza alacağız, bol bol sütlerimiz olacak, o da cuk cuk emecek sandık. Emzirme sürecinin bu kadar zor olabileceğinden kimse söz etmemişti bize. Anne ve baba olmanın artık sevgili olmaktan daha başka bir şey olduğundan, kimse söz etmemişti..

Yukarıda sözü edilen olayların sonunda, bebeğin dünyaya gelişinin bir anlamda kırılma noktası olduğunu söyleyebiliriz. İki sevgili olarak anne ve babanın yaşamındaki bu kırılma noktasının en güçlü öğesi, emzirme süreci olarak karşımıza çıkabilir. Emzirme süreci ile birlikte sevgililer arasında başka türlü bir dayanışma ihtiyacı başlamaktadır. Bu anlamda annenin sorumlulukları artmıştır, emzirmek, sadece annenin üstlenebileceği bir olaydır. Anne, öncelikle emzirmeyi öğrenecek, belki bir anlamda mücadele verecek ve bu yeni, bebekli hayatına adapte olmaya çalışırken bir yandan da sevgilisi olan babayla bağını güçlü tutmaya çalışacaktır. İşte burada babanın rolü başlar; bu önemli rolün temel noktasının, doğru mesafede kalabilmek olduğu söylenebilir. Anne ve bebeğin ilk zamanlara özgü birincil ilişkisi, öncelikle baba tarafından anlaşılmalı, saygı ve sevgiyle karşılanmalıdır. Anneye verilebilecek en önemli desteğin, annenin yaşadıklarını ve içinde bulunduğu bu birincil bağın doğasını anlayabilmek olduğu söylenebilir.

Anne, emzirme sürecinin başlarında çeşitli kaygılar yaşayabilir. Emzirmenin zorluklarıyla mücadele ederken bir yandan da, sütünün bebeği için yeterli olup olmadığı ve iyi bir anne olup olmadığı yönünde bir özgüven sorunu yaşayabilir. Annenin yaşadığı bu sorun noktasında, babanın desteği son derece önemli ve değerlidir. Baba, bu süreçte anneye iyi bir anne olduğunu, sütünün yeterli olduğunu ve hala onun sevgilisi olduğunu hissettirebilir; bunları ona, sık sık söyleyebilir. Anne, bu yapıcı destekten ve ilgiden, son derece olumlu etkilenebilir. Bu anlamda, annenin emzirme başarısında, babanın rolü büyüktür. Babanın bu desteği, aynı zamanda bebeğin, sevgi dolu ve hoşgörülü bir atmosferde gelişmesini sağlar. Böylece, emzirme başlangıcı, özellikle annenin doğru bilgiler ve davranışlarla yol aldığında son derece olumlu başlayabilir.

Peki, babanın da kaygıları yok mudur? Elbette vardır, baba bu dönemde yaşamın somut yanını üstelenerek, yeterlilik kaygıları yaşayabilir. Bu kaygılar nedeniyle, babanın da sevgililik rolü bir ölçüde yara alabilir. Ancak, babanın bu kritik dönemleri daha güçlü ve daha destekleyici geçirmesinde büyük yarar vardır. Çünkü, bebekli bir hayat, anne cephesinde hemen her zaman daha yoğun kaygılara neden olmaktadır.

Özetle şunu söyleyebiliriz, sevgililerin iki kişilik dünyası, artık üç kişilik bir özveri dünyasına dönüşmüştür. Bu noktada annenin sorumluluklarının, babaya oranla arttığı söylenebilir. Dolayısıyla da bu dönemde, babanın rolü ve bu rolü güçlü bir biçimde üstlenmesi, bu zor günler atlatıldıktan sonra, çiftlerin sevgililik dünyalarına güç veren izler, anılar bırakabilir; aile bağını güçlendirebilir.

Evet, bebek iki sevgilinin arasına giren dünyanın en güzel şeyidir. Ancak, bu dönemde “Sevgililik ilişkisi”nin bir süre rafa kalktığı hissedilebilir. Bu sürenin ne kadar süreceği ise, çiftlerin karşılıklı özverilerine ve bir birbirlerine gösterdikleri desteğe bağlıdır. Bu günler, inanın ki, geçicidir. Çoğunlukla, anne ve babalar, bu ilk zamanların zorluğunu, bebeklerinin uykusuz bırakışlarını, yaşamlarına gelen engelleri, gün gelip unuttuklarından söz ederler. Sanki, o zorlukları hiç yaşamamış gibi hissederler. Ancak geriye unutulmayan bir şey kalır; anne ve babanın birbirlerinde bıraktıkları izler ve sevgiler, yani “Sevgili” dünyalarıdır.

Leave a Reply

Your email address will not be published.