Her kadının yaşamında anne olduktan sonra yepyeni bir süreç başlar; yaşamı değişir, ilişkileri değişir, kaygı ve korkuları değişir, kendisi değişir. Bu değişim süreci aynı zamanda son derece sancılı bir süreçtir. Çoğu zaman anne, hamilelik döneminde böyle bir sürecin gelişinden habersizdir. Bebeğini kucağına alacağı ana ilişkin bir yandan keyifli bir yandan da meraklı duygular içerisindedir. Anne, hamilelik dönemi boyunca çoğu zaman çevresinin ve ailesinin göz bebeği durumundadır. Ancak, bebek dünyaya geldikten sonra çevrenin bu ilgisi tamamen bebeğe yönelir.
Bebek dünyaya geldiği andan itibaren keyifle geçen hamilelik dönemi yerini sancılı bir döneme bırakır. Pek çok anne doğum sonrası şaşkınlık ve şok durumu yaşar. Bazı anneler yaşadıkları bu şokun etkisiyle bebeklerini görmek ve emzirmek istemeyebilir. Anneliğin bu ilk günleri, yetersizlik duygusunun ve özgüven eksikliğinin yoğun olduğu bir dönemdir. Ancak anne bu dönemde hisleri ve düşünceleri ile pek kolay yüzleşemeyebilir; kısacası yaşadığı sancının adını koyamayabilir. Anne, kimi zaman bebeğin gelişinin kendi bireysel hayatına bir darbe olduğu hissine de kapılabilir. Annenin bu endişeleri öyle yoğundur ki, çoğu zaman yakınlarıyla ve ailesiyle dahi paylaşmanın bir yolunu bulamaz. Çünkü, aynı zamanda bu hislerinin normal olmadığına dair düşünceler de yaşar. Oysa ki bu durum olağandışı değil, son derece normal bir durumdur. Pek çok yönüyle zorlu bir dönemdir annenin bebeğiyle tanıştığı bu dönem. Bu dönem iki türlü zorluğu içinde barındırmaktadır. İlki annenin durumu, ikincisi ise bebeğin yaşama adaptasyonu ve sağlıklı gelişimidir. Tüm bu karmaşık duyguları yaşayan anne diğer yandan da bebeğinin sağlıklı gelişimi için çok önemli bir role sahiptir. Bebeğini emzirmek ve ona en değerli besin olan anne sütünü vermek… Bu anlamda anne, “Acaba bebeğimi doyurabiliyor muyum, ona yetebiliyor muyum?” gibi soruları sıklıkla kendine sorar. Anne, çoğu zaman kendi iç karmaşasına emzirmenin kaygılarını da ekler. Bu süreçte anne yorgun ve uykusuz geceler yaşar. Kendi temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük çekebilir; banyo yapamamak, tuvalete girememek, yeterince beslenememek ve uyuyamamak bunlardan sadece bir kaçıdır. O nedenle bu dönemde annenin desteğe, ilgiye ve anlayışa ihtiyacı vardır. Oysa ki en yakınları dünyaya gelen bebeğin varlığının büyüsüyle annenin yaşadıklarına istemeden de olsa duyarsız kalabilirler. Artık anneye kimse “Nasılsın?” diye sormaz olur. Hamilelik döneminde gözbebeği olan kişi birden arka planda kalmaya başlar ve bir darbe de anne için bu ilgisizliktir. Anneye nasıl olduğunu sormak şöyle dursun, sıklıkla “Bebeğin nasıl? Emiyor mu? İyi uyuyor mu? Sütün var mı?” gibi sorular sorulur. Annenin endişeleri bu sorularla birlikte gün geçtikçe artmaya başlar. Pek çok anneye sorun, size çevre baskısından da söz edecektir, bebeğin gelişimiyle ilgili tüm aile kendini sorumlu hisseder. Ancak yine de “Anneye” sen nasılsın? diye soran yoktur. Bu nedenle, bu dönemin tüm aşamalarını annenin en yakınındakilere sezdirmek ve gerekli desteği göstermeleri yönünde aydınlatmak oldukça önemlidir.
Anne ve bebeğin daha ilk dakikalarda başlayan özel bir bağı vardır. Her anne bebeğine yeterli olacak yaşam zincirine sahiptir. Bu zinciri biraz açmak gerekirse, anne daha ilk günlerden bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek günlük tempoya rahatlıkla uyum sağlayabilir; yeterli süt üretimine sahiptir. Bebeğinin bakımına ilişkin konularda doğal olarak gelişen adaptasyonu oluşmuştur. Ancak anne, kendinde bulunan bu potansiyeli pek kolay fark edemeyebilir. Bunun en önemli nedeni annenin bu dönemde duyduğu yoğun özgüven eksikliğidir. Bu anlamda annenin korku ve kaygılarını hafifletmek, özgüvenini geri kazanmasında destek olmak gerekir. Annenin bu dönemde motivasyonunu güçlü tutmak ve çevresinin bu konudaki duyarlılığını arttırmak son derece önemlidir. Anne, anne-bebek ilişkisindeki en önemli kişidir aslında ve bu sıklıkla unutulur.